Wednesday, September 23, 2009

Tarihin şahidi : Mostar...Blagaj ve Pocitel Köyü





Mostar yolu başbaşka güzellikte. Saraybosna’dan Mostar’a geçiş yolunda beşer kilometre arayla camileri ve ufak ufak köyleri görüyorsunuz. Yolun tamamında Neretva nehriyle paralel yol alıyoruz. Sık sık balık çiftliklerini görebiliyorsunuz yol süresince. Yol açmak için delinen dağlar, eski tren yolları ve raylar sizi onyıllar, yüzyıllar evveline götürüp, günümüze getiriyor. Arabanızda da türkü ağırlıklı ve ara ara Mehter Marşları da varsa, kesinlikle tarihte seyahat eder halde oluyorsunuz. Bu yol başbaşka güzel ve herkesin görmesi gerekli.




Hosterworld.com’dan bakıp rezervasyon yaptırdığımız ve geceliği 10 Euro olan Hostel Majdas’a geldik. Bu Mostar’ın Sırp kısmında bulunan bir apartmandaki Hostel. Mekan oldukça güzel, rahat ve hostel işletmecisi Majdas çok sıcak birisi. Kesinlikle burada kalmanızı öneririm hem ekonomik hem rahat. Mostar köprüsüne 5-6 dakika yürüme mesafesinde. Yerleşip, duşumuzu aldıktan sonra Mostar’ı keşfe çıkıyoruz. Mostar’ın Müslüman olan tarafına geçiyoruz ve burada ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılıyoruz.Tüm Müslüman tarafını baştan başa geziyoruz. Yatsı namazını Küçük Mostar Köprüsünün hemen üzerindeki TİKA’nın girişimi ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun da desteğiyle restore edilen Nezirağa camisinde kılıyoruz. Aperatif bir atıştırma ile akşamı geçirip, Hostel’e dönüyoruz. Özellikle gençlerin takıldığı Rondo meydanına gezmeye çıkıyoruz saat 23 sularında. Hafif bir hareketlilik var ama hafta içi olması sebebiyle çok yoğun değil. Geceyi hostelimizde geçiriyoruz ve sabah kalkıp, gündüz gözüyle Mostar’ın tadını çıkartıyoruz. Mostar’ın Hristiyanların ağırlıklı olduğu tarafta zamanımızı geçiriyoruz, Old Town’a göre daha gelişmiş bir taraf burası. Ziraat Bankasını görüp tebessüm ediyoruz, bankanın tam karşısında Mimar Sinan’ın eseri bir camiyi ziyaret ettik. Camilerin birçoğu ilginçtir ki kapalı. Özellikle restorasyon yada müzevimsi havaya büründürülmeye çalışılıyor ve 5-10 Euro gibi ücretler isteniyor. Buraları öğleye kadar gezintiliyor ve Majdas Hostel’den ayrılıp 7-8 km uzaklıktaki Avrupa’nın en yüksek debili suyunun doğduğu kaynağa ve Bektaşi tekkesinin bulduğu Blagaj’a geçiyoruz.
Böyle bir ambiyans, böyle bir kuytu güzelliği böylesine bir tekke inşası karşısında şaşırmamak elde değil ki. Türk olduğumuz için gezi ücreti ödemiyorsunuz ve tekkeyi gezmeye başlıyoruz, her bir oda, oda kapılarının klasik stilde ve kısa olması, eğilerek geçmek durumunda kalmak oldukça güzel hisler uyandırıyor. Üst katta türbeler var, bana ilginç geldi epey. Odalarda güzel işlemeler, Arapça yazılar ve ahşap oymacılık eserleri var, seccadeler ile Kur’an-ı Kerim’de bulabilmeniz mümkün. Osmanlıca yazılar da bulunuyor, tekkede bulunan Bektaşilere ait Soyağacı da oldukça etkili idi. El emeği olduğu belli olan soyağacı çizimi, geçmişte sizi geçmişe götürüyor…Biz biraz namaz kılıp, bir de Yasin okuduk orada bulunanların ve imar edenlerin ruhuna. Böyle bir noktaya böyle bir tekke inşa etme cesareti ve aklı kendisine hayran bırakıyor sizleri. Hemen hemen 2 saat kadar tekkede zaman geçirdik biz, biraz tefekkür biraz ibadet epey vaktimizi aldı. Tekkeyi ziyaretimizden sonra hemen Buna ırmağının üzerine, tekkenin de az ilerisine kurulmuş olan restoranlardan birine geçip ırmaktan çıkan Balık’tan oluşan öğle yemeğimizi 13.5 KM’ye yedik, ortalama 14 milyona mal oluyor. Bu menü ve balık oldukça leziz idi, beraberinde gelen ekmeklerde aynı şekilde. 2 Balık ve tabak, ekmek ve ardından Boşnak kahveli bu menü, ırmağın şırıltısı ile Tekke’nin ambiyansı gezinizin unutulmazları arasında yer alacak türden. Kesinlikle atlamayın, yapın…Ayaklarınızı suya sallandırmanız da tavsiye edilir…
Blagaj’dan sonraki durağımız, yaklaşık 20 km uzaklıktaki Poçitel köyü.. Benim tüm güzergahımız da çok sevdiğim, hayran kaldığım ve Balkan turu yapmak istiyorum diyenlere kesinlikle tavsiye edeceğim bir yerdir. Hacı Ali camisini de içerisinde barındıran köy oldukça ve güzel ve ilginç bir konumlanmaya sahip. Neretva ırmağının kenarında, güzel ve stratejik bir burna kurulmuş bir köy. Dahası ciddi bir eğime sahip bir yamaca taşların muazzam işçilik ile taşınması ve kurulması ile inşa edilmiş yapılarla dolu köy. Şu anda içerisinde yerleşim olmamakla beraber belki bir 15-20 kişi yaşadığını söyleyebilirim. Köyün tepesindeki kaleye muhakkak çıkın, çok güzel bir manzarası var. Restorasyon çalışmaları da halen sürmekte idi bizim gezimiz esnasında. Buraya, taşlardan böyle güzel ve geniş bir köy inşa edenler oldukça güzel bir eser yaratmış diyebilirim. Gezimiz sırasında, köydeki camide bir namaz eda ediyor ve girdiğimizde bizi şaşırtan Türk Bayrağı karşısında hayran kalıyor ve “Allah Allah” diyoruz. Kim ne zaman o bayrağı oraya asmış ise iyi etmiş, Al bayrağımızı orada da görmek bizi çok mutlu etti.
Poçitel köyünden aracımızla devam ediyor ve 5 dk kadar bir yolu aldıktan sonra Hırvatistan sınırına varıyoruz. Sınırdan geçişte Türkiye’ye vize uygulanmadığından ötürü rahatlıkla geçiyorsunuz, pasaporta bakıyorlar, biz tüm gezi boyunca söylediğimiz üzere 4 kelime söylüyoruz, Turkska, Student, Turistika ve Rent A Car …Vizeyi alıp, şarkılarla devam ediyoruz ve yolda bizi şaşırtan bir olaya şahit oluyoruz. Zira Hırvatistan ‘dan çıkıp, 3 -4 dakikalık bir yol ile tekrardan Bosna’ya giriyoruz ve az bir süre sonra buradan çıkıp, tekrar Hırvatistan’a giriyoruz. Zira Bosna’nın kısa bir bölümde toprağı var ve malum gümrük teferruatları gereksiz yere uygulanıyor. Aradaki bu Bosna toprağının bizden aldığı mesafe epi topu 3 km. Dubrovnik’e ilk girişinizde, Karadağ’da da olan ve Millenium Köprüsü adı verilen köprüyü andıran ancak farklı farklı ülkelerde de görülmesi mümkün olan hoş tasarımlı bir köprüden geçerek şehre resmen giriş yapıyoruz.

0 comments: